18 Ağustos, 2005

VEYSEL BATMAZ'DAN HUKUK/OKUL GEYİĞİ... CİDDÎ...

Veysel Batmaz Yazıyor...

BİR “MESAİ SAATLERİNE UY” YAZISI ÜZERİNE CİDDİ “HUKUK” GEYİĞİ!

Bu okulda ancak geyik yapılır... Pınar Türenç, Ahmet, Meltem, vd. gibi kişilerin varla yok arasında devletin maaşını aldıkları bir okulda, Dekan, ben ve Hikmet Kırık’a, “mesai saatlerine uymanızı önemle rica ederim” diyor. Ne zaman? Ağustos ayının tam ortasında ve Temmuz ayının tamamında “yaz okulu” derslerine girmiş olmamızdan onbeş gün sonra... Ve henüz başlamadığımız yıllık iznimizde...

Tam zamanlı ve/veya yarım-zamanlı olarak bugüne kadar 25 yıldır, ders verdiğim dokuz okulda da duymadığım bir şey bu ve Dekan’dan şaka yollu tam beş yıldır, koridorlarda falan duyuyor ve onu destekleyip, muhatap aldığım günlerde ve bazı arkadaşlara göre de “suskun kaldığım” sıralarda, ben de ona şaka yollu, “ben dersteydim, dün aradım, yoktun, sen neredesin?” diyordum...

Bu artık hâd safhaya geldi ve Dekan’a öğrenmesi gereken bir çok şeyin yanısıra "akademik mesai’nin" ne olduğunu öğretmek gerekiyor.

İlkönce bir anektod: Kemal Alemdaroğlu da bana aynı mavrayı söylemişti: “derslere girmediğimi; dışarıda iş yaptığımı ve okula uğramadığımı.” O zamanlar koskoca bir Rektördü (1 Nisan 2003). Ben de ona, “bu söylenenleri size aktarının ismini bana verin, mahkemede onu lime lime yapayım” dedim. “Ne demek o, lime lime lafı?” diye kızgınlıkla sordu; ben de ona “mahkemeye verince görürsünüz ne demek olduğunu” dedim. Bu davranışım bazı arkadaşlarca “suskunluk” olarak nitelendirildi.

Zaman zaman Türk üniversitelerinde “mesai saatinin geçirileceği yer olarak oda” denilen kavrama dört elle sarılan bazı yasadan anlamaz yöneticiler oldu ve olmaya devam ediyor.

Her şeyden önce, "mesai saati" kavramı 657 sayılı Kanun’da tanımlanan bir kavramdır ve devlet memurlarının, iş'te bulunma süresini belirler ve sadece İstanbul Üniversitesi ile (bu geçen dönemdi...) bazı taşra üniversitelerinde, Valiliğin yaz başında ve sonunda gönderdiği saat değişimi tamimlerinin öğretim üyelerine kadar dağıtıldığı bir uygulamadır. Ayrıca yasa diliyle konuşacak olursak, “mesai saati” diye bir kavram da Türk kukukunda yoktur. 657 sayılı Yasanın 99. Maddesinin adı “çalışma saatleridir.” Bakın bu maddenin ilk cümlesi ne diyor: “Memurların haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir.” Bu cümle demektir ki, özel olarak daha az veya fazla fazla olabilir. Danıştay’ın kararlarında ise, genel olarak üniversite akademik personeli ile 657 sayılı yasa hükmü altındaki devlet personeli hep farklı görülmüştür: “BEŞİNCİ DAİRE Karar No: 5709 Esas No: 7715 Karar Tarihi: 02/06/1983: ....anılan yönetmelik hükmünde belirlenen disiplin cezalarının uygulanması gerekmekte olup bu özel düzenlemenin dışında Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında 657 sayılı kanunun 94. maddesi hükmünün uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.” Yani, 657 sayılı Yasanın çalışma saatleri ile ilgili maddesi esnek bir maddedir ve Danıştay’ın içtihat kararlarında, üniversite akademik personeli, 657 sayılı yasa kapsamında görülmemektedir.

Yükseköğretim Kanunu (Kanun No : 2547 Kabul Tarihi : 4/11/1981) Öğretim Üyelerinin Görevlerini ise şöyle tadat etmiştir:

Madde 22- a-Yükseköğretim kurumlarında ve bu kanundaki amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek, b-Yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, c-İlgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu kanundaki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek, d-Yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek, e-Bu kanunla verilen diğer görevleri yapmaktır.

Açıkça görüldüğü gibi, öğretim üyelerine Dekan tarafından bir görev verilemez. Öğretim Üyelerinin görevleri Kanunda açıkça belirtilmiş ve sadece yetkili organlarca verilecek görevlerin ve kanundan kaynaklanan diğer görevlerin verilebileceği hükme bağlanmıştır. Dekan ise yine aynı Yasada, kurul kararlarının uygulayıcısı, temsilci, denetçi/gözetmen ve koordinatördür. Dolayısıyla Kanunun lafzı da, ruhu da, Öğetim Üyesi ile Dekan arasındaki irtibatı kopartmıştır. (Şu fıkraya dikkat: “f-Öğretim elemanlarının görevlerini yapmaları bölüm başkanları, enstitü ve yüksekokul müdürleri, dekanlar ve rektörler tarafından izlenir ve denetlenir.” Bu silsile, zaten herşeyi açık olarak ortaya koyar; Bölüm Başkanı’nın memnun olduğu öğretim üyesine Dekan karışamaz.) Dekan yerine Kurullar, Bölüm Başkanı ve Anabilim dalı başkanı, öğretim üyelerine bu yasada çizilmiş sınırlar dahilinde görev verecek yetkili organlardır.

Nitekim, öğretim üyelerinin çalışma esaslarını belirleyen 36. madde çok açıktır: “Devamlı statüde görev yapan profesörler ve doçentler bütün mesailerini üniversite ile ilgili çalışmalara hasrederler.” “Her defasında iki yıl için atanan bu kısmi statüdeki, profesör ve doçentler haftada en az yirmi saat üniversitede bulunmak, eğitim-öğretim, uygulama ve araştırmaları bölüm başkanının gösterdiği yerde ve onun denetimi altında yapmakla yükümlüdürler.”

Bu maddenin bu iki fıkrası şunları söylemektedir: devamlı statülü öğretim üyeleri mesailerinin tamamını üniversitede değil, üniversite ile ilgili çalışmalara hasrederler ve öğretim üyeleri Bölüm Başkanları tarafından görevlendirilirler.

36. Madde şöyle devam eder: “b-Yardımcı doçentler ve üniversite ve bağlı birimlerinde sadece devamlı stütüde çalıştırılırlar c-Devamlı statüde bulunan öğretim üyeleri ile aylıklı öğretim yardımcıları en az Devlet memurları için kabul edilmiş olan haftalık çalışma süresi kadar bir süre eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, uygulama ve yönetim görevleriyle üniversite organlarınca verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler d-Öğretim üyelerinin haftalık ders yükü en az on saattir-Öğretim üyelerinin yaptıkları ve yaptırdıkları uygulama, yönettikleri seminer ve doktora çalışmalarının ne ölçüde ders yükünden sayılacağı Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir e-Üniversite ve bağlı kuruluşlarında, öğretim yardımcılarından kadrolu öğretim görevlileri ile okutmanlar için haftalık ders yükü oniki saatten az olmamak üzere Yükseköğretim Kurulunca tespit edilir f-Öğretim elemanlarının görevlerini yapmaları bölüm başkanları, enstitü ve yüksekokul müdürleri, dekanlar ve rektörler tarafından izlenir ve denetlenir g-Rektör, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürleri için haftalık ders yükü zorunluluğu aranmaz-Bunların yardımcıları ile bölüm başkanları için haftalık ders yükü yukarıda belirtilen sürenin yarısı kadardır.”

Ne güzel değil mi? Bakın ne diyor madde: “Devamlı statüde bulunan öğretim üyeleri ile aylıklı öğretim yardımcıları en az Devlet memurları için kabul edilmiş olan haftalık çalışma süresi kadar bir süre eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, uygulama ve yönetim görevleriyle üniversite organlarınca verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler.”

İyi okudunuz değil mi? Peki nerede “üniversitedeki odalarında yapmak zorundadırlar” ibaresi? Nerede, mekan zorunluluğu? Dershane, anfi, araştırmak için bir sinemaya film izlemeye gitmek; popüler kültür için alan araştırmasını sokaklarda yapmak, evde ders hazırlamak, sınav kağıdı okumak, evde Habermas okumak, Vistilef'e yazmak, tatilde makale bitirmek... Ders vermek, ders vermek, ders vermek... Hepsi görev, hepsi akademik; hepsi, kanunun amir hüküm altına aldığı "üniversite ile ilgili çalışma."

AKADEMİK MESAİNİN YERİ ve ZAMANI OLMAZ. Yasa da bunu diyor; en az devlet memurları için kanun hükmü olan “haftada genel olarak 40 saatlik ” çalışma süresinin dışında da çalışır öğretim üyesi; doğal olarak 24 saat, uykusunda bile çalışır; zaten benim gibiler, haftada en az 60 saat akademik mesai yaparlar, uyanıkken; ama nerede? Üniversitedeki soğuk veya çok sıcak, bilgisayarsız, telefonsuz, laklaktan ve dedikodudan başka bir işe yaramayan odalarında mı? Hayır değil. Bu koşul ancak yönetici iseler belki geçerlidir; onda bile şart değildir. BİZİ TIPÇI ARKADAŞLARLA KARIŞTIRANLAR HÜSRANA UĞRARLAR ve MEDYA ONLARI "HAP" YAPAR... BİZ MEDYA'YIZ; ONA GÖRE... MEME'Yİ EN İYİ BİZ BİLİRİZ... (MEME kavramı için aşağıdaki nota ltf bkz.)

Ders vermeyi, evde popüler veya bilimsel kitap okumayı çalışmaktan saymayan bir Dekan var ortalıkta... Dersin nasıl hazırlandığını ve nasıl verildiğini biliyor mu? Okumayı sevmiş mi?

Kanun bilmeyen bir Dekan var ortalıkta.... Yaptığı işler "Kanunsuz..."

İşte, "mesai saati" dediği Dekan’ın, yukarıda anlatılanlar; görev dediği de yasada; hepsi Yasada ve yukarıda...

Var mı itirazı olan?

Şimdi de, en başta bahsettiğim Dekan’ın uyarısını içeren yazıya benim yazdığım cevap yazısı:

İletişim Fakültesi Dekanlığına:
İzin günlerimi Fakülte Sekreterliğine sözlü olarak duyurmuştum. 15 Ağustos-15 Eylül 2005. Ancak bugün dahil (okuldayım-17 Ağustos 2005) tatile çıkmamış durumdayım. Tatil yapma merakım yoktur; devamlı akademik işlerle meşgul olurum. Şu anda Utah Üniversitesi’ne sunacağım bir tebliğ çalışması ve Prof. Dr. Arif Dirlik’in makalelerinin Türkçe çevirisi ile uğraşıyorum... 25 yıllık iş ve 12 yıllık fiili öğretim üye ve yardımcılığı hayatımda “mesai” saatlerine hep uydum. Uymaya devam ediyorum. 25 yılda günde 8 saatten fazla akademik çalışma yaparım; derse girmenin pek adet olmadığı okulumuzda, bazen bir sömestirede dört/altı ders (haftada 12-18 saat) verdiğim çokça olmuştur. Bu türlü sorulara ve ricalara muhatap değilim. Böylesine haksız ve mesnetsiz bir uyarı nedeniyle üzüntülerimi bildiririm.
Saygılarımla arz ederim.
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Senatör
Tarih:17 Ağustos 2005 Kayıt No: 2055

Hepinize bol mesaili güzel tatiller diliyorum...

Prof. Dr. Veysel Batmaz

(Not: "MEME" kavramı için Bkz: http://www.haber3.com/ ve http://www.dorduncukuvvetmedya.com/ daki VEYSEL BATMAZ yazıları...)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Veysel Hocam,
"Akademik mesainin yeri ve zamanı olmaz" diyorsun. Bunu şöyle okuyalım: akademik mesai belirli zaman ve mekana bağlı olmaksızın da yapılabilir. Aksi takdirde dersleri ne zaman ve nerede yapacağız! Tabii ki dersliklerde ve yaygın olarak kabul gören eğitim zamanları içinde (yani gece yarısı değil!) Ayrıca öğrencilerin hocalarıyla görüşebilmeleri için de, ders saatleri dışında da belirli ve duyurulmuş zamanlarda hocaların odasında bulunmaları gereklidir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?

Adsız dedi ki...

Pardon, yukarıdaki yorum bana ait, adımı yazmayı unutmuşum. Ümit Atabek

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Ben de bir üniversitenin yüksekokulunda araştırma görevlisiyim. Üniversitenin atama ve yükseltme kriteri 33/a kadrosundaki araştırma görevlilerini lisansüstü eğitim almakla zorunlu tutuyor(Bu durum 2547 33/a'da olmamasına rağmen). Görev yaptığım yüksekokul ile doktora yaptğım kampüs arasında 50 km var. Yani gidiş ve geliş 2 saatden az sürmez. Üstüne en az 3 saat üstüne koy. Etti mi sana 5 saat. 9 kredi alan bir kişi 15 saat iş yerinde bulunamıyacak.

Bizim yüksekokul müdürü dahine bir fikir bulup, tek şahsım için günde 4 kere imzalamam için imza defteri çıktı. Ben de bu imza defterini imzalamamın mümkün olmadığını belirtip, kararı imzalamadım. İçine bir iki şey daha sıkıştırıp bana uyarma cezası verdi. Ben de mahkemeye gittim.

Şimdi ben ne yapayım:
Üniversite yönetmeliği araştırma görevlisi doktora yapmazsa atarım, yüksekokulu müdürü de doktora yaparsan atarım.

Üniversiteler kesinlikle bağımsız olmamalı. Yoksa halimiz harap olur.
Bunları iyice denetleyecek bir kurum olmalı. Maalesef Y.Ö.K bir çesit rektörleri koruma kuruluna dönüştü. Bunun yerine gerçek bir denetleme kurulu kurmaları lazım.